paris vol. 2

bugün eyfel farizamızı yerine getirmek üzere kahvaltımızı yapar yapmaz dışarı çıktık. şehrin metro ağı gayet güzel, gidilecek yerlerin çoğuna metroyla ulaşılabiliyor. iki gündür yağmur yağmasına rağmen hava da güneşliydi bugün. üstüne üstlük kuyrukta iki saat beklersiniz dedilerdi ama taş çatlasa yarım saat bekledik. bütün bu güzel gelişmelere gölge düşürebilecek durum en tepenin açık olmaması ve sadece ikinci kata çıkabilmemiz olabilirdi, ama zaten yükseklik korkusundan mustarip olduğum için diyojenlik tasladım ve “gölge etme başka ihsan istemez!”  restini çektim.

 

ikinci kattan da şehir gayet güzel görünüyordu. üstelik bugün türk günüydü de. yani resmi olarak değil belki ama yeminlen yazıyorum, ikinci katın balkonunda dolaşıp fotoğraf çekerken o kadar çok türkçe konuşan insana rastladık ki hani sözleşmiş olsaydık bu kadar olurdu. kan çekiyor tabii, paris’te kim türkse bugün eyfel’e koştu :))

 

 

 

 

netice olarak eyfel’i de yaşadık, gördük. ha, bi daha gelsem tekrar çıkar mıyım kuleye? yok valla. uzaktan güzel görünüyor ama yakından çelik yığını işte. bi de manzara güzel. zaten bütün parayı manzaraya veriyorsun.

eyfel’in ardından yürüye yürüye napolyon’un türbesine gittik (bilemiyorum adımlarımız sayısınca sevap yazıldı mı?). fotoğrafta da görüldüğü üzre orası da güzel, ihtişamlı bir bina .

 

bu binanın içi de güzel, kilise gibi. napolyon’un mezarı dışında başka birkaç kişinin daha mezarı var. bu binaya bitişik olarak da birçok yapı var müze olarak kullanılan. savaş müzesi’ni gez gez bitiremedik, bu gavurlar müze işinin şeyini çıkarıyorlar resmen. bi dakka her şeyi sırayla yazayım. önce ana bina, kilise gibi olan yani ve napolyon’un mezarı:

savaş müzesi’nde birinci ve ikinci dünya savaşlarından tutalım da geçmiş asırlardaki savaşçılık ve askeriye ile ilgili ne buldularsa vardı. insanlık dünya çapında iki tane savaş çıkarmış ve bunu elli yıldan daha az bir zaman diliminde yapmış. burda durup biraz utanalım mı, biz niye utanıyoruz çıkaranlar utansın mı diyelim, bilemedim şimdi…

neyse, eşimin isteği üzerine gittik; bol bol zırh, kılıç, top, tüfek gördük falan. bana ilginç gelen iki şey vardı, birincisi ikinci beyazıt’ın miğferi:

 

ikincisi de napolyon’un atı. evet, adamın atını doldurmuşlar, müzede teşhir ediyorlar.

 

devam edecek…

2 responses

  1. bloğunuz çok güzel. ben daha uzun soluklu yazılarınızı da okumak isterdim doğrusu:)))

    1. çok teşekkür ederim, ben de o ciğeri geniş nefesi kuvvetli yazılardan yazmak istiyorum ama burada yazmak istediklerimle yaşamımda yapmam gerekenleri düzene sokamıyorum bir türlü :)

fafatuka için bir cevap yazın Cevabı iptal et